Page 51 - BİRLİK HABER-SEN BÜYÜK PTT ÇALIŞTAYI
P. 51
Genel Yetkili Sendika Yetkili Konfederasyon
BÜYÜK PTT ÇALIŞTAYI BÜYÜK PTT ÇALIŞTAYI
başına yeterli olmuyor. Dünya’nın en iyi kanununu çıkarsanız da bu kanunu uygulayacak çalışan, o çalışana o var. Nitekim 4688 sayılı yasanın 21’inci maddesinde Kamu Personel Danışma Kurulu var. 22’inci maddesinde
kanunun emrettiği yükümlülüğü yerine getirecek işveren olmayınca bu kanunların bir anlamı olmuyor. de Kurum İdari Kurulları var. Demek ki bizim iki şartımız da aslında bir, kurulların gönüllü olması. İki, bu
Dolayısıyla, uygulama da önemli. Bu maden ocağında bütün her şeyi yapıyorlar, sonra üniversitelerden anlamda yasal mevzuatın olmasıdır. İkisi de var. Üçüncüsü ise, tarafların arzu etmeleri halinde uzlaşma
akademisyen getirip kazaları önlemek için ne yapmalıyız diye rapor yazdırıyorlar. Yazılan raporlar da soruna sağladıkları konular üzerinde yazışma ya da anlaşma yapmalarına imkân sağlayacak yasal mevzuatın varlığı
çözüm olmuyor. Sonra bir üretim müdürü geliyor buraya. Dosyaları açıyor, en önemli sorun ne diye bakıyor. gerekiyor. Şimdi burada da tabi Batı’da özellikle ekonomik, sosyal konseylerin birçok mekanizmaları var ama
Bakıyorlar ki iş kazası. Neler yapılmış, raporlar yazılmış, uzmanlar getirilmiş, müdür değiştirilmiş, yönetim en başta bu geliyor. Bizde de aslında anayasal bir kurum oldu biliyorsunuz. Yanlış hatırlamıyorsam,
değiştirilmiş. Yani, idari anlamda yapılması gereken her şey yapılmış ama bir şey unutulmuş. Bu üretim Anayasamızın 166’ıncı maddesinde özellikle referandum sürecinden sonra sosyal konsey, anayasal bir kurum
müdürü bir gün yemekhanede bütün çalışanları topluyor. Onlara birer kağıt kalem dağıtıyor. Onlara sorduğu haline geldi. Burada da bizim yasal dayanaklarımız arasında önemli bir kaynak. Batı’da da böyledir. Onlar
soru şu: “Yaptığınız iş, iş kazası olmadan nasıl yapılır?” Tabi çalışanlar kendi yaptığı için, işte diyor ki, “şuradan uzlaşmaya vardıkları metinleri de yazıyorlar. Örneğin; iletişim sektöründe çalışanları temsil eden sendikalarıyla
şu kömürü alırken şöyle bir destek konulması iyi olur” diyor. Öbürü diyor ki, “İşte, haklarımızda şöyle bir hükümet ve işverenler ortak konuda uzlaştılar. İşte, bugün burada bunu tartışacağız, değil mi? Dün grup
problem var. Bunlar çözülürse iyi olur.” Bütün bu öneriler toplanıyor, sistematik bir şekilde işyerinde çalışmalarında da gördük. Yani, çok etkili çalışmalar yapıldı. Burada maddeler çıkarıldı. Örneğin; bunlar yazılı
uygulamaya başlıyor ve o iş yerinde, iş kazaları birincil yüzde 78 oranında azalıyor. İkincil, yüzde 97 oranında bir hale getirilebiliyor. Bizim ülkemizde, şu anda belki bunu biraz kurum idari kurulları ya da kamu personel
azalıyor. Bu bize şunu gösteriyor: Bir sorunu çözmek istiyorsan, çalışanlarla birlikte, onlara sorarsanız işiniz danışma kurulları yapıyor gibi görünüyor ama daha özele indirmek lazım. Yani, örneğin; Sağlık Bakanlığı,
kolaylaşır. Buna Batılılar şey diyor, “Çalışana soru sormak, bedava danışmanlık hizmeti gibidir.” Birçok kurum sağlık çalışanlarıyla ilgili bir şeyi sağlık sendikaları da yapabilmeli ya da belediyeler, belediye sendikalarıyla
da bunu yapıyor. Kurumun gelişmesi için ne yapmak lazım yoksa şey, hani, yönetmelikle, talimatla, emirle bunu yapabilmeli. İşte, sektörümüz olan iletişim, haberleşme sektörü de bu anlamda kendi işverenleriyle bunu
yaptığınız zaman o yaptığınız işler çoğu zaman ayakları yere basmayan işler olabiliyor. Burada da elbette bu yapabilmeli ve bunlar da sadece kağıt üstünde kalmamalı. Tekrar ediyorum, bağlayıcı olan metinler olmalı.
bir denge mekanizmasıdır. Yani diyelim ki çalışanlar da o mekanizmayı dikkate alarak öneri götürmeliler. Batı’dan bizi ayrıdan farklardan bir tanesi bu üçüncü saydığım şeydir. Demek ki sosyal diyalogun amaçlarına
Örneğin ben şunu diyemem herhalde, “Benim maaşım 30 bin lira olursa PTT’de çok verimli çalışırım” herhalde ulaşabilmesi için yani, tarafların farklı olan çıkarlarının ortak bir paydada buluşabilmesinin üç tane şartı var
bunu diyemem. Dolayısıyla onun dengelerini düşünerek, yani bu mekanizma tek taraflı bir mekanizma değil, demiştik. Birincisi; gönüllü olmak, işbirliğine açık olmaktır. İkincisi, tarafların birlikte çalışacağına zemin
dediğim gibi aynı gemide olduğumuzun bilinciyle hareket etmek, kurumlarımızı geliştirmek ve geliştirdikten hazırlayan yasal mevzuatın olmasıdır. Üçüncüsü ise, bunları ortak metin haline getirip imza atabilmelerine
sonra da büyüyen bir pasta varsa bu pastadan payımızı almak. İşte ülkemiz yüzde 11,1 büyüdü. İşte PTT imkân sağlayacak yasal mevzuatın varlığı. Üçüncüsü konusunda bizde bir sorun olduğunu düşünüyorum.
Kurumu çok bildiğim bir şey değil ama dışarıdan gözlemlediğim kadarıyla son yıllarda müthiş bir gelişim Nitekim toplu sözleşmelerde de aslında böyle bir sorun var. Hükümet, kamu sendikalarıyla toplu sözleşme
kaydetti. Bence bu çok önemli bir başarı hikâyesidir aslında ama bunu aynı zamanda o mekanizmanın içerisinde yapıyor. Yani, buradaki değerli yöneticilerimiz biliyorlar, onlar işçilerle de sözleşme mevzuatını biliyorlardır.
eğer büyüyen bir pasta varsa bu pastadan çalışanların da aynı zamanda yararlanması gerekir. Çalışma Orada, işçilerle yapılan toplu sözleşme de kanun hükmündedir. Doğrudan yürürlüğe girer, toplu sözleşmeyi
şartlarında, ücretlerde ve benzer konularda da bu paylaşımın yapılması gerekiyor. Sosyal diyalog kavramının mutabakat altına aldığınızda, toplu sözleşmeyi bağıtladığınızda, ikinci bir mekanizmaya ihtiyaç duymadan
temel amaçları nelerdir? Bir kere çalışan çalıştıranın farklı kesimleri temsil ettiği için çıkarları da farklıdır. doğrudan yürürlüktedir. Bizde ise, evet bazı maddeler yürürlüğe giriyor ama bazılarında başka mekanizmalara
Yani farklı çıkarları temsil edilen yerde de çatışma kaçınılmazdır. Burada farklı ve uyuşmayan görüşlerini ihtiyaç duyuluyor. İşte, Bakanlar Kurulu’nun onay vermesi, genel müdürlükten yazı çıkması, yönetmelikte
etkin bir biçimde işbirliği, uyum ve uzlaşma sağlayarak barışçıl bir endüstri ilişkileri sağlamaktır. Sosyal değişiklik yapılması gibi… Bence bunun da değişmesi lazım. Yani, bir toplu sözleşmenin temel mantığı,
diyalogun temel amacı budur. Çok farklı şeyleriniz olabilir. Çalışanın istediği ücreti farklı olabilir. İşverenin evrensel kuralı; bir madde eğer orada mutabakat altına alınmış, imzalanmışsa yeni bir onay mekanizmasına
bütçesi farklı olabilir. Çalışan, sosyal hayata daha fazla zaman ayırmak için çalışma saatlerinin azalmasını ihtiyaç duymadan, doğrudan yürürlüğe girmesi gerekir. Yine, “Sosyal diyalogun araçları nelerdir?” diye
isteyebilir. Ama işveren rekabet edebilmek için çalışma sürelerinin uzatılmasını isteyebilir. İşte yasalardan baktığımızda, resmi nitelikte sosyal diyalog kurumlarından ülkeye göre, faaliyet alanına göre farklılık
kaynaklanan toplu sözleşme süreçlerinde bir sürü idari maddeler vardır. Bunlardan çeşitli kazanımlar elde gösteriyor ama genel olarak sıraladığımızda ekonomik-sosyal konseyler, az önce söyledim, çalışma konseyleri,
edebiliriz, isteyebiliriz. Başka bir şey isteyebilir. Bütün bu farklılıkları bir denge içerisinde uzlaşma ile barışçıl danışma konseyleri ve ulusal çalışma konseyi ve ulusal kalkınma konseyi Dünya’nın farklı ülkelerine göre
bir sisteme götürmeyi amaç edinir sosyal diyalog. Bunlara ulaşmak için de yani bir sosyal diyalog farklı adlarla anılıyor ama bütün Dünya’da bu, az önce saydığım, en yaygın sosyal diyalog mekanizmaları olan
mekanizmasının başarılı olabilmesi için 3 tane temel şartı vardır. Bunlardan biri tarafların bir kere işbirliğine kurumlar bunlardır. Batı’da da özellikle AB, karar alma mekanizmalarını etkiliyor. Örneğin; birçok uluslararası
açık olması ve gönüllü olması lazım. Yani zorla gel kardeşim diyalog kuracağız, diyalog mekanizmasını sendika aynı zamanda Batılı kurumlarda danışma konseyi üyeleridir. Mesela, Avrupa Birliği nezdinde ITUC
işleteceğiz diyemezsiniz. Her iki tarafında bu anlamda buna açık olması lazım ya da işveren, “ben patronum ve ETUC uluslararası sendikalar konfederasyonu, çalışanlar adına Avrupa Birliği Parlamentosu Danışma
kardeşim ne diyalogundan bahsediyorsunuz” derse burada diyalog olmaz. Diyalogun olması için sosyal Konseyi’nde yer alırlar. Yine, Birleşmiş Milletler de zaman zaman çalışma hayatıyla ilgili konularda onlara
ortakların bir kere gönüllü ve istekli olması gerekir. İkincisi tarafların ortak çalışmalarına imkân sağlayacak, danışmanlık yaparlar. Yani, yine OECD bünyesinde TUAC diye bir kurum var. Sendikalar burada da yine
yasal temele dayalı resmi danışma kurullarının varlığı gerekiyor. Yani bir yasal mevzuatın olması gerekiyor. çalışanlar adına o örgütlerde çalışanların sorunlarını hem dile getirirler hem de aynı zamanda danışmanlık
Bugün niye buradayız sendikayla değil mi? Tarafların işte böyle bir projede proje sahibi, proje ortağı olmayı görevini yerine getirirler. Ülkemizde ise az önce söyledim, biraz daha açmak isterim neler var. Anayasamızın
kurumsal olarak aynı zamanda sendika yönetim kurulunda karar alıyor. Kurumumuz kendi yönetiminde karar 166’ncı maddesinde Ekonomik Sosyal konsey bulunuyor. Burada, anayasa hükmünde ekonomik ve sosyal
veriyor. Dolayısıyla böyle bir resmi işbirliği yapmaya müsait olmalı. Az önce bahsettim, bizim yasalarımızda politikaların oluşturulmasında hükümete istişari nitelikte görüş bildirmek amacıyla ekonomik-sosyal konsey
aslında diyalog yapmamızı imkânlı kılacak mevzuatlar var. 4857 sayılı yasada az önce bahsettiğim Üçlü kurulur. Ekonomik-sosyal konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir. Dolayısıyla, bizim şu anda aslında
Danışma Kurulu, yasanın 114’üncü maddesinde var. 4688’in de hem 21’inci maddesinde hem de 22’inci Türkiye’de yeterince işlediğini söyleyemeyiz ama işletmek gerekir. Çünkü Türkiye, bölgesinde bir sürü riske
maddesinde çalışan ve çalıştıranların ortak çalışma yapabilmesini sağlayacak yasal imkânlar ve mevzuatımız maruz, yani hem içeride hem dışarıda mücadele eden bir ülke. Ekonomik birtakım operasyonlara da maruz
50 51