Madımak da Başbağlar da Bizim Acımız
Türkiye’nin alacakaranlık kuşağından geçtiği doksanlı yıllar, aynı zamanda terör ve örtülü darbelerin yoğun bir şekilde yaşandığı yıllardır. Yukarıda tarihlerini verdiğimiz üç olay, özellikle örtülü darbe zemini için nasıl kanlı bir çalışma yapıldığını göstermesi bakımından önem arzediyor.
Hedef bellidir… Hedef, Türkiye’nin en büyük gücü olan bin yıllık birlikte yaşama iradesini etnik ve inanç farklılıkları üzerinden parçalamaktır. Hedef, topyekûn Anadolu insanıdır.
Her üç olayı tam anlamıyla çözümleyebilmek için, o dönemde “Yeni Dünya Sistemi” olarak kavramsallaştırılan ve halen etkisini yoğun bir şekilde sürdüren ve adına “yaratıcı yıkım” denilen sosyal mühendislik projesini ve buna karşı Türkiye’nin tarihinden kaynaklanan imkânlarını iyi anlamak gerekiyor. Söz konusu projenin en büyük stratejik ayağı da “şok doktrinidir.”
“Yeni Dünya Düzeninin” en büyük hedefi, toplumları parçalayıp toza dönüştürerek, itiraz kudretinden yoksun bir yığın haline getirmektir. Türkiye gibi, geçmişi ve kültürüyle bu sisteme karşı alternatif oluşturabilecek ülkelerin de en basit haliyle kontrol altına alınması için, yukarıda bahsettiğimiz olaylara benzer birçok olay yaşadığını hep birlikte şahit olduk. 2016 yılı içinde yaşadığımız 15 Temmuz işgal girişiminin öncesi ve sonrasındaki terör olaylarını da bu perspektiften değerlendirmek gerekir.
Eğer vaziyetin bu minval üzerinde seyrettiğine ilişkin bir mutabakat sağlamışsak, sorunun çözümü üzerinde de, o günden bu güne oluşturulmak istenilen ve bizce yapay bir zeminde seyreden sosyolojik hesaplaşmayı da sonlandırmış oluruz.
Evet… İnsanın ve insanlığın teferruata indirgenerek uygulamaya sokulan sosyal mühendislik projesinin hazin sonuçlarından olan Madımak ve Başbağlar katliamları başta olmak üzere yaşadığımız bütün olayların temelinde Türkiye’nin birlik iradesine karşı yapılmış saldırılara saflarımızı sıklaştırarak karşı koyabiliriz.
Eğer hak ve hakikat noktasında birliğimizi korursak, bugün hala vicdanlarımızı kanatan ve fakat bir şekilde üzeri örtülmeye çalışan olayların gerçek yüzüne de vakıf olur, toplumsal tesanütümüzü de güçlendirmiş oluruz.
Biz biliyoruz ki, bir yerlerde pişirilen ve sözde bilim adı altında yapılan bazı araştırmalar, özellikle istatistiki araştırma teknikleriyle süslenerek etnik ve inanç bazlı önümüze konulan ayrıştırma projeleri, baştan bu tarafa anlatageldiğimiz olayları beslemek niyeti taşıyor.
Büyük Memur-Sen ailesi olarak, o günden bugüne acısı hiç sönmeyen Madımak ve Başbağlar’ın insanlarımızın nezdinde oluşmuş “arkadaki failler aynı” kanaatinden hareketle, hukuki perspektiften de olayın aydınlatılması ve milletimizle paylaşılmasını istiyoruz.
Bu vesileyle de diyoruz ki, “her iki acı da hepimizin. Hiç kimse, bu acıları ayrıştırarak, kendi ideolojik hanesine yazmasın. ”