Kanayan Yara: Srebrenitsa
11 Temmuz 1995’te Bosna-Hersek/Srebrenitsa’da, üstelik Birleşmiş Milletler’in (BM) ‘Güvenli’ ilan ettiği bölgeye sığınmış silahsız, çaresiz 8 bini aşkın Boşnak’ın dünyanın gözü önünde katledilmesinin kanlı ve gözü yaşlı hatırası, dünyanın hiçbir yerinde bir daha soykırım yaşanmaması için ibret vesikası olarak akıllarda tutulmalıdır.
BM’de Barış Gücü olarak görevli Hollandalı asker ve komutanlar, kendilerine sığınan binlerce çaresiz, silahsız sivili korumayıp katillere teslim etti. Ratko Mladiç’in emriyle, 5 gün boyunca süren katliamda, sonradan teşhis edilmesin diye maktuller parçalanıp yakıldıktan sonra toplu mezarlara gömüldü. Yıllar sonra yerleri tespit edilen toplu mezarlarda bugüne kadar bulunup teşhis edilen 6 bin 500 şehit, Potoçari Anıt Mezarlığı’na defnedildi. Katliamın baş sorumlularından Slobodan Miloşeviç, Lahey’de Savaş Suçları Mahkemesi’nde yargılanırken, 2006’da hayatını kaybetti; diğer suç ortağı ‘Bosna Kasabı’ diye ünlenen Ratko Mladiç, aynı mahkeme tarafından müebbet hapse mahkûm edildi.
Bu vahşet, II. Dünya Savaşı’ndan sonra, tarihe, Avrupa’da işlenmiş en büyük katliam olarak geçmiştir. Bu katliam, çağdaşlık, modernlik, demokrasi maskesi ardına gizlenen ahlaktan, insanlıktan, vicdandan, medeniyetten nasipsiz alçaklığın, üstelik adalet, insan hakları ve barış için koruyucu sorumluluğu olan BM güçlerini de suçuna ortak ederek yaptığı zalimlikten başka bir şey değildir. Her seferinde insan hakları, barış ve özgürlüklerden dem vuran Batı, gerçekte samimiyetsiz olduğunu, bilinçaltında kendisi dışında ‘öteki’ gördüğü herkese ölümcül bir nefret ve şiddet besleyip büyüttüğünü bu vahşet üzerinden bir kez daha göstermiştir. Materyalist Batı’nın el birliği ile Srebrenitsa’da katledip mezara gömdüğü aslında kendi izanı, vicdanı, ruhu olmuştur. Öldürdüğü her masum insanın yere yıkılışında çöken, Batı’nın ırkçı, bağnaz, saldırgan insanlık ve uygarlık anlayışı olmuştur. Srebrenitsa’da biz bedenen öldürüldük; yepyeni ruhlarla bin umut, bin ufuk olup tekrar diriliriz, diriliyoruz. Batı ise hayata ve insana ilişkin tüm iddialarından vazgeçerek intihar etmiştir.
Müslümanları yok etmeyi amaçlayan kalleş, karanlık, kirli planlara alet ve aracılık eden uluslararası kurum ve kuruluşlar, insanlığın güven duygusunu, iğrenç ve aleni bir istismarla kötüye kullanmıştır. BM, o günden bu yana dünya güvenliğinin teminatı olma vasfını şeklen bile kaybetmiş, dahası zulme karşı insan haklarından yana bir sığınak olmaktan kesinlikle çıkmıştır. Gazze’den Arakan’a, Doğu Türkistan’dan Suriye’ye, özellikle Müslümanları hedef alan sistematik zulüm ve katliamlara destek vermeyi adeta politika hâline getirmiş gözüken BM, mevcut işleyişiyle bizzat kendisi sorun hâline gelmiştir.
Aliya İzzetbegoviç önderliğinde hak ve özgürlükleri uğruna direnen Boşnaklar, kendilerine reva görülen zulüm ve tecavüzlere aynı veya benzer karşılık vermeyerek bütün dünyaya insanlık, medeniyet ve adalet dersi vermiştir. Tarihte birçok örneği görülen bu asil tutum, kuşkusuz Müslümanların insan, hayat ve medeniyet tasavvurundan kaynaklanmaktadır.
Memur-Sen olarak, ‘unutulan soykırım tekrarlanır’ bilinciyle bu katliamı unutmayacak, unutturmayacağız. Bir daha böyle derin acıların yaşanmaması için zulme hep karşı çıkacak, zalimden hesap sorulması için takipçi ve ısrarcı olacak, hiçbir masumun katledilmemesi için toplumsal duyarlılığı diri tutacağız.