İlericilik Kisvesiyle Hem Din Düşmanlığı Hem de Çocuk İstismarı Yapıyorlar
İLERİCİLİK KİSVESİYLE HEM DİN DÜŞMANLIĞI HEM DE ÇOCUK İSTİSMARI YAPIYORLAR
Türkiye’de yüz yıldır toplumu ilerici - gerici şeklinde kompartmanlara bölerek, inancı ve inananları dışlayan sol laikçi yobazlığın eskimeyen yöntemi irtica/gericilik söylemidir. Darbe çığırtkanlığı için kullandıkları tasfiyeci söylemi ilericilik olarak satmaya kalkan bu kesim, bütün bu operasyonlarını “uygarlaştırma, ilerleme” kavramlarıyla meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Batının sömürü ve işgal için araçsallaştırdığı bu kavramlar, söz konusu kesimler tarafından Türkiye’nin kültürel işgali için kullanılmaktadır.
Bir asra yakın dönemdir, iktidar imkanlarını kullanarak milletin değerlerini yok etmeye kalkan bu zihniyet, artık bu topraklardan sökülüp atılmanın eşiğinde olduğunun bilinciyle her geçen gün daha da hırçınlaşmakta, ahlaksız saldırganlığın sınırlarını zorlamaktadır.
28 Şubat ve 27 Nisan süreçlerinden hatırladığımız tahrik ve manipülasyonlarını, açıktır ki bir yerlerden aldıkları talimatla yeniden sahaya sürmeye başlamış, hedef olarak da Diyanet İşleri Başkanlığı’nı seçmişlerdir.
Özellikle kadın ve çocuk istismarı meselelerini altlık yapan medya ve bazı STK’lar, senkronize hareket etmekte; önce medya harekete geçerek çarpıtma, yalan ve iftiralara başvurmakta, ardından örgütlü yapılar meseleyi sokağa ve sosyal medyaya taşımaktadır.
Bu noktada en son örnek, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Dini Kavramlar Sözlüğü” adlı yayınındaki tanımların çarpıtılıp evlilik yaşıyla ilgili bir açıklama gibi sunulmasıyla başlatılan karalama kampanyasıdır. Kampanyanın amacı, herkesi üzen istismar fiillerini Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden İslam ile bağlantılayan yalan haberler üreterek meseleyi köpürtmektir.
Karaciğer hastalığından dolayı karnı şişmiş Brezilyalı kız çocuğunun fotoğrafını kullanarak “Bolu’da 9 yaşındaki kız 8 aylık hamile” diye sosyal medyada servis edip, küçük bir kız çocuğunun görüntülerini istismar edecek kadar ahlaksızlaşan bu kesimlerin verdiği sufleyi seslendirme ve provoke etme görevi de bir takım örgütlü yapılara düşmüştür.
Din düşmanlığında her zaman başı çeken, sendika görüntüsü altında millet düşmanlığı yapan, terör örgütünün katlettiği öğretmenle ilgili katillerin ismini anmadan sanki uzaylılar katletmiş gibi iki cümlelik bir açıklamayla meseleyi geçiştirip, söz konusu millet düşmanlığı olunca sayfalar dolusu kin kusanlar, belli odakların talimatıyla yine sahaya inmiş görünüyorlar.
Oysa Diyanet İşleri Başkanlığı, yaptığı açıklamada ve iftiranın tedavüle sokulduğu hafta Cuma namazı hutbesinde reşit olmayan kızların evlendirilmelerinin İslam’a uygun olmadığını, reşit olsa bile rızası hilafına evliliğin kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir. Memur-Sen olarak biz de bu açıklamaya bütünüyle katılıyoruz.
Ama provokatörlere yalan gerek. Bu açıklamaları esas alıp gereği için destek vermesi gerekirken, gerçek dışı beyanatları esas alarak meydanlara inmeyi tercih eden KESK, baştan sona saptırma ve iftiralarla dolu açıklamasıyla; bugüne kadar içine sindiremediği 4+4+4 eğitim sistemini ve müftülere nikah kıyma yetkisi verilmesini çocuk yaşta evlilikler ve çocuk istismarıyla ilişkilendirmekte, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çocuk istismarını, tacizi, tecavüzü meşrulaştırdığı iddiasıyla iftirada seviye atlamaktadır.
İdeolojik körlüğün, mantığı yok ettiğini biliyoruz; lakin ahlakı da yok ettiğini bu vesileyle öğrenmiş olduk. Neyse ki, bu ülkede, KESK’in “Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılsın, yerine çocuk parkı yapılsın!” yollu sosyal maliyeti yüksek ucuz ironilerini satın alacak bir kitle yok. Batıya ram olmayı değer, yalanı ideoloji belleyenlerin kepazeliklerine milletin cevabı her zaman olduğu gibi “adam yerine koymamak” olmuştur.
Memur-Sen olarak Türkiye’de çocuk istismarı ve erken yaşta evlilik ile kadınlara yönelik şiddetin sonlandırılması için üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmekle yetinmiyor, bu alanda fayda üretecek her çalışmayı, çabayı desteklemeyi mutlak görevimiz olarak görüyoruz. Buna karşın mezkur kesimler için meselenin çocuk yaşta evlilik ve çocuk istismarı olmadığını da biliyoruz. Mesele toplumsal yaraları istismar ederek siyasi zemin üretmek ve ideolojik alan açarak, inancımızı ve değerlerimizi hırpalamak, kirletmektir.
Memur-Sen olarak, söz konusu kesimlere de yalan haberler yerine Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayın ve açıklamalarına bakmalarını öneriyor, böylece karanlık dünyalarının da bir miktar aydınlanabileceğini umuyoruz.
Yalan ve iftiralarla din düşmanlığı yapanları açıkçası kınamaya dahi değer bulmuyoruz. Kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.