Bir Daha Asla: Emperyalizmin Kanlı Darbesi 12 Eylül
Bütün bu darbe süreçlerinde bir başbakanın ve iki bakanın idam edildiği, siyasetçilerin derdest edildiği, binlerce kişinin hapishanelere doldurulduğu, işkencelerden geçirildiği kara günler yaşandı. Bütün ülke baştanbaşa terörize edildi. Millet iradesi postallarla çiğnendi.
Darbeleri önlemenin önemli eşiklerinden birisi darbecilerle hesaplaşmak ve onları yargılayıp cezalandırmaktır. Nitekim bu yapılmadığı için 1960 darbesi 1980 darbesinin yolunu açmış, 1980’de emperyalizmin “Bizim çocuklar” dediği darbeciler önce 28 Şubat’ta sonra da 15 Temmuz’da milli iradenin karşısına çıkmışlardır. 12 Eylül darbecileriyle yargı önünde geç hesaplaşıldığı için darbeciler maalesef hak ettikleri cezayı almadılar. Yanı sıra 12 Eylül’ün psikolojik ayağını yürüten başta medya olmak üzere iş dünyası ve yargı ayağına dokunulmadı. 12 Eylül’de darbenin dış bağlantısına karşı da güçlü bir koruma geliştirilemedi. Benzer bir durum 28 Şubat darbesi için de geçerlidir. 28 Şubatla zamanında hesaplaşılabilmiş olsa belki 15 Temmuz hain darbe girişimine cesaret edilemeyecekti.
Darbe sistematiğinin en kanlılarından olan 12 Eylül’ün en temel özelliği devletin ruhunu tümüyle darbeci anlayışla inşa etmek amacıyla bir Anayasa’yı tanzim etmiş olmasıdır. Defalarca değiştirilmesine rağmen darbeci ruhunu ve tezahürlerini hala derin bir şekilde hissetmekte hatta görmekte olduğumuz Anayasa’nın bu ruhu mevzuattan müfredata, bürokrasiden devlet felsefesine kadar Demokles’in kılıcı gibi başımızın üzerinde sallanıp durmaktadır.
Bugüne kadar yapılan kısmi anayasa değişiklikleri, hükümet sistemi ve bürokratik işleyişteki değişiklikler oldukça önemli olmakla birlikte darbeci anlayışın beslendiği paradigmadan kurtulmak için bu değişiklikler yeterli değildir. Tam bir arınış ancak, darbenin arkasındaki emperyalizmden içerideki etkenlere kadar darbe sistematiğini harekete geçiren bütün faktörlerle hesaplaşmakla ve paradigmal düzeyde bir değişimle mümkündür. Bu değişimin yolu ise 82 Anayasasında değişiklik yapmaktan öte yeni bir anayasayı ve buna bağlı yeni bir anayasal düzeni millet iradesinden süzüp bir toplumsal sözleşme şeklinde inşa etmekten geçmektedir.
Şüphesiz yapılan değişikliklerin yanı sıra milletin darbeler karşısında artık bilinçlenmiş olması, yeni darbelerin önünde güçlü bir set oluşturmaktadır. Nitekim 15 Temmuz’da milletin darbeye geçit vermeyen kararlılığı tarihe altın harflerle kaydedilmiştir. Bununla birlikte mücadele edilmesi gereken en önemli etken şüphesiz darbe sistematiğinin dış merkezidir. 15 Temmuz, milletin destansı karşı koyuşuyla püskürtüldü ancak emperyalizm oyunlarına devam ediyor. Her gün içerde yeni ihanet partnerleri üretmeye çalışırken bir yandan da küresel bir kuşatmayla millet iradesini boğmaya çalışıyor. Artık görülmelidir ki ihanetin yerel ayağı bir ihanet taşeronundan ibarettir. İçerdeki hainlere odaklanıldığı kadar dışardaki oyunlara karşı da uyanık ve tedbirli olunması gerekmektedir. Emperyalizmin üzerinde operasyon yapabildiği bir ülke olmaktan çıkarılması için Türkiye’nin dış bağımlılıklarının azaltılması, zamanla tümden ortadan kaldırılması ve zayıf noktalarının güçlendirilmesi gereklidir.
15 Temmuz’da meydanlara ilk inen konfederasyon olarak, 12 Eylül anayasası ve düzeni karşısında değişim iradesine de öncülük ettik, ediyoruz. Darbe düzeninin değişmesi, darbenin ürünü olan yasakların kalkması, özgürlüklerin alanının genişletilmesi ve yeni bir anayasanın yapılması konusunda etkili ve kararlı çalışmalarımız ve aldığımız önemli mesafeler oldu. Aynı şekilde 28 Şubat darbesinin ürünü yasakçı düzenleme ve uygulamaların çöp tenekesine atılmasında da Memur-Sen olarak büyük katkımız oldu.
Bu vesileyle 12 Eylül darbe girişimini, arkasındaki dış merkezi ve her darbede karşımıza çıkan ihanet taşeronlarını bir kez daha kınıyor, her darbede darbecilerin karşısında ve milletin yanında duran, Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütü olarak bundan sonra da millet iradesini boğmaya kalkan her türlü güç ve girişimin karşısında durma kararlılığımızı yineliyoruz.